Thursday, August 23, 2012

Harama Nazar




http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/harama-nazar-temmuz-2012




Harama Nazar

Prof Dr. Mesut Erdal







Gözün bir harama kaysa, bu günahın üzerinden bir dakika bile geçmeden, o günahtan sıyrılmak için hemen huzura koşmalı, Allah'ın huzurunda af fermanı arayacağın bir seccade bulmalı, başını yere koymalı ve tevbe etmelisin. Günahın canlı kalmasına meydan vermemelisin.



Nazar kelimesi, Arapçada, düşünmek ve tefekkür etmek anlamının yanı sıra, "bir şeyi göz ile tekrar tekrar incelemek" mânâsına da gelmektedir.1 Haram ise Yüce Rabb'imizin yasakladığı şeydir. Harama nazardan maksat da, Şâri' Teâlâ'nın, bakmamızı/incelememizi yasak kıldığı insana veya onun mahremiyet alanına giren şeylere bakmaktır. Dolayısıyla Cenâb-ı Allah'ın bakmamızı yasak ettiği şeylere bakmak bir mânâda göz nimetini O'nun rızasına aykırı yolda kullanmak demektir. Ama O'nun izni dairesinde harcanırsa, mesela göz nimeti, şu büyük kâinat kitabının bir mütalâacısı ve şu âlemdeki Rabbanî sanat mucizelerinin bir seyircisi ve yeryüzü bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.2

Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye harama nazar konusuna usûl-i fıkıh tabiriyle fenalıklara ve günahlara götüren yolları tıkamak mânâsına gelen "sedd-i zerâi" prensibi açısından da vurguda bulunmakta ve farklı hâdiseler münasebetiyle bu hususa dikkatimizi çekmektedir. Yani, harama nazarda günaha götüren bir sebep olduğu için o da günahtır ve yasaklanmıştır. Bunun için, Kur'ân-ı Kerîm, zinayı yasaklarken, "Zinaya yaklaşmayın."3 şeklinde seslenmekte ve netice itibariyle günaha götürebilecek ortam ve vesilelerden de uzak durmayı emretmektedir.

Harama nazar mevzuunda Kur'ân ne buyuruyor?

Nur Sûresi'nin 30. âyetinde, "Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle. Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır." buyurulur. Âyette "kısmak" mânâsına gelen "ğadd" kelimesinin "min" edatıyla kullanılması kısmîlik ifade eder. Yani "bakışlarınızın bazılarını kısın" demek olur ki, bu da müminin gözünü haramlara karşı kapaması, mubah kılınan şeylerle yetinmesidir.4 Aynı emir, hemen sonraki âyet-i kerîmede kadınlar hakkında da gelmiştir: "Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle." Bu âyette ise kadınlara bakışlarının bazısını kısmaları emredilmiştir. Âyette bakışların kısılması edep yerlerinin korunmasının önüne geçirilmiştir. Bunun sebebi bakışın zinanın postacısı ve hayâsızlığa götürücü olmasından ileri gelir.5

Tasavvuf büyüklerinden Şiblî'ye (kuddise sirruhu) "bakışlarını kıssınlar" cümlesinin anlamını sorduklarında demiş ki: Baş gözlerini muharremattan (bakılması haram olanlardan), kalb gözlerini de mâsivâullahtan (Allah'ın hâricindeki sevgililerden) çeksinler."6 Bediüzzaman ise "... madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem'a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma."7 demek suretiyle, konuya, hem fenalıkların önünü kapatma (sedd-i zerâi') hem de "Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır."8 esprisiyle yaklaşmış olmaktadır.

Harama nazarın kalbî hayat açısından unutkanlık hastalığını ve hafıza derbederliğini artırması da söz konusudur. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri "âhir zamanda Kur'ân, hafızların göğsünden nez'edilecek"9 mealindeki hadisi çağımızdaki harama nazar hastalığının yaygınlaşmasıyla irtibatlandırmıştır: "Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memâlik-i hârrede o su-i nazardan su-i istimalât, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Herkes, cüz'î, küllî o şekvâdadır. İşte, bu umumî hastalığın tezayüdüyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin tevili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: ‘Âhir zamanda, hâfızların göğsünden Kur'ân nez'ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.' Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur'ân'a bu sû-i nazarla bazılarda set çekilecek; o hadisin tevilini gösterecek."10

Harama nazar hadîslerde nasıl ele alınıyor?

1. Abdullah ibn Abbas'tan (radıyallâhu anh) naklediliyor: "Allah Resulü Kurban bayramında Fadl ibn Abbas'ı bineğinin terkisine almıştı. Fadl parlak bir gençti. Nebiler Nebisi bir ara insanların sordukları fetvalara cevap vermek üzere durdu. Has'am kabilesinden melâhat-i vechiye sahibi bir kadın Allah Resulü'nden fetva talebinde bulunurken Fadl'ın bakışları o kadına takılmış ve gözü hüsnüne kapılmıştı. Efendimiz, Fadl'a döndüğünde onun kadına baktığını fark etti. Hemen elini arkaya götürdü, çenesinden tuttu, kadına dönük yüzünü karşı istikamete çevirdi. Kadın Allah Resulü'ne şu soruyu sordu: Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın kullarına farz kıldığı hac farizası babama çok yaşlandığı demlerde nasip oldu. Öyle ki bineğinin üzerinde dik durmaya bile takat getiremiyor. Onun yerine ben hac etsem geçerli olur mu? Allah Resulü "evet" cevabını verdi."11

Hadiste adı geçen sahabi Fadl'ın o sırada delikanlılık çağında biri olduğu, kaynaklardan anlaşılmaktadır.12 Fadl ibn Abbas'ın Amvas'taki veba salgınında yirmi bir yaşında vefat ettiği13 kabul edilirse yukarıdaki hâdiseyi takriben on yaşlarında idrak ettiği ortaya çıkar. Ayrıca Arap yarımadasında ergenlik çağının erkek çocuklarda on yaşından itibaren başladığını dikkate aldığımızda Allah Resulü'nün onu kadına bakmaktan engellemesinin illetini de açıkça görürüz. Kaç yaşında olursa olsun Fadl'ın mezkûr hanıma bakmasının Allah Resulü tarafından engellenmiş olması bizim için önemli olan noktadır. Bir başka husus da şudur: Allah Resulü'nün bineğinin terkisinde oturan Fadl'ı harama nazardan sakındırması çocuk terbiyesi açısından da dikkate şayandır. Henüz büluğa yeni ermiş ve ermek üzere olan bir delikanlının veya erkek çocuğun karşı cinse bakma konusunda bir nevi irade eğitimine tâbi tutulması pedagojik açıdan dikkat çekici bir durumdur.

2. İmam Buhari'nin Sahih'inde Ebu Hüreyre'den nakledilen şu rivayette de nazar ile ilgili farklı bir bakış açısı ve Nebevî uyarı görüyoruz:

"(...) Gözün zinası (harama) bakmaktır. Dilin zinası (haram olanı) konuşmaktır. Nefis temenni eder, iştahla arzular; apış arası da bu istekleri ya doğrular veyahut yalanlar."14

Tâvus'un İbn Abbas'tan duyduğu hâlde Ebu Hüreyre'ye isnad ederek naklettiği bu "mevkuf" hadîste konuşma ve bakmaya, zinaya götürücü olma potansiyeli sebebiyle zina adı verilmiştir.15

3. İmam Müslim'in Sahih'inde zikri geçen şu hadîs de müminlerin birbirlerine bakma konusundaki sınırlarını beyan etmektedir:

"Ebû Said el-Hudrî Allah Resulü'nün şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Erkek erkeğin avret yerlerine bakamaz. Kadın da kadının avret mahalline bakamaz. Erkek ile erkek aynı örtü içinde yalnız kalamazlar. Kadın da kadınla aynı örtü içinde yalnız kalamazlar."16

4. Taberâni'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde şu hadisi görmekteyiz: "Allah Resulü şöyle buyurdular: Harama bakmak İblis'in oklarından zehirli bir oktur. Her kim harama bakmayı Allah korkusundan dolayı terk ederse Allah ona öyle bir iman lütfeder ki, onun tadını vicdanında hisseder."17 Bu hadîsin farklı bir tariki de şöyledir: "Harama bakmak İblis'in oklarından zehirli bir oktur. Her kim harama bakmayı Benden korktuğundan dolayı terk ederse, ona öyle bir iman lütfederim ki onun tadını vicdanında duyar."18

5. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde geçen hadîs de üst üste bakma ile alâkalıdır. Hazreti Ali der ki: "Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi: Art arda bakma. Birinci bakış senin lehine, ikincisi ise aleyhinedir."19 Bu hadîste Efendimiz bir kere bakmanın günah değil ikinci bakışın günah olacağını beyan buyurmuşlardır. Allah Resulü, kasıtlı olmadığı için ilk bakışın mesuliyet getirmeyeceğini, ama ikinci defa dönüp bakmak iradî olduğundan, onun günah hanesine yazılacağını vurgulamış; harama götüren yolu tâ baştan keserek günahlara geçit vermemek gerektiğine dikkat çekmiştir

Göze ilişen çirkin bir manzaradan sıyrılma, iradenin belini bükebilecek kadar büyük bir yük değildir; bir nazar oku gelip çarpacağı ilk anda gözü kapamaya irade gücü yeter. Hele insan harama her göz kapamanın kendisine bir vacip işlemiş gibi sevap kazandıracağını düşünürse, o ilk anda günahtan sıyrılabilir. Fakat nazarını hemen haramdan çevirmez, kendisini o işe salar ve bir daha, bir daha bakacak olursa, artık geriye dönme ihtimali azalır. Bir de gözünden zihnine akan manzaraları tasavvurla, taakkulle besler ve büyütürse sahilden tamamen ayrılmış sayılır. Ondan sonra geriye dönmek çok daha büyük cehd ü gayret ister.20

Harama nazarın fıkhî yönü

Hanbelî mezhebine göre eğer kadın, erkeğin kız kardeşi ve teyzesi gibi mahrem (nikâhlanması haram olan) biriyse genellikle açık olan boyun, el ve ayaklarına bakması caiz olup; ama çoğunlukla kapalı olan sırt ve gerdanlık kısmına bakması ise caiz değildir.

Hanefi mezhebi ise Hanbeli mezhebine yakın olmakla birlikte şöyledir: Kişinin mahrem olan yakınının yüzüne, başına, gerdanlığına, diz kapağına kadar ayaklarına ve omzuna kadar kollarına bakabilir. Sırt ve karın bölgesine bakamaz.

Maliki mezhebi âlimleri mahrem-nâmahrem ayırt etmeksizin kadının elleri ve yüzü dışındaki uzuvlarına bakmanın caiz olmadığını belirtmişlerdir.

Şafii mezhebine göre de akıl-bâliğ bir erkeğin mahremi olan kadının göbekle diz kapağı arasındaki kısımlarına bakamaz. Şehvet nazarıyla olmaksızın göbeğiyle diz kapağı arası dışındaki yerlerine bakabilir.

Şayet kadın nâmahrem yani yabancı biriyse Hanefi mezhebine göre el ve yüzünün dışındaki azalarına bakmak haramdır. El ve yüzüne bakmak da şehvetten emin olmak şartıyla caizdir.21 Şafii ve Hanbelî uleması ise yabancı kadınlara bakmayı mutlak anlamda haram kabul etmişlerdir. Zîrâ onlara göre kadının bütün bedeni avrettir, yani örtülü olmak durumundadır. Hanefilere göre ise kadının elleri ve yüzü avret değildir, yani kapalı olması zorunlu değildir.22

Buraya şu mülâhazamızı da eklemekte fayda vardır: Şiir ve edebiyatta en çok kadınların yüzünden, kaşından, kirpiğinden dem vurulduğu dikkate alınırsa, duruma göre, Şafii ve Hanbelî ulemasının nokta-i nazarı, yani kadının bütün bedeninin avret olduğu görüşüne göre amel edilmelidir. Hulâsa Hanbelî ve Şafii mezhebi takva, diğer iki mezhep, yani Hanefi ve Maliki ise fetva ile ameli işaret etmektedir.

Zaruretten dolayı bakmalar ise şehvetle bakmamak kaydı ile caiz görülmüştür. Göze ansızın ilişen haram manzara olursa gözü hemen başka tarafa çevirmemiz gerektiği de ifade edilmiştir.23

Kadının erkeğe bakması ise fıkıh mezheplerine göre şöyledir: Hanefilere göre eğer kadın erkeğin mahremi değilse, yani yabancı ise, diz kapağı-göbek arası hâriç diğer yerlerine şehvetten emin olması şartıyla bakabilir. Hanbelî ve Malikî mezhebinde ise iki görüş vardır. Birincisi Hanefilerin görüşünün aynısıdır. İkincisi ise –ki Şafii mezhebinde de en doğru sayılan görüştür- erkeğin mahremi olmayan bir kadına bakmasında ölçü ne ise kadının da nâmahrem bir erkeğe bakışı aynı hükme tâbidir. Zira âyette erkeklerin bakışlarını kısmaları emredildiği gibi, kadınların da bakışlarını kısmaları emredilmiştir. Ayrıca Ebu Davud'daki hadîs rivayetinde Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ümmü Seleme ve Hafsa (radıyallâhu anhümâ) validelerimize, görme özürlü olan Ümmü Mektum huzur-u nebevîdeyken, "Siz ikiniz de mi görme engellisiniz, onu görmüyor musunuz?" diyerek perde arkasında geçmelerini söylemiştir.24

Haram bir bakış: Tecessüs

Tecessüs, insanların mahrem ve gizli hallerini gizlice ve iradî olarak gözetlemektir. Bu menfi tutum ve davranıştan, müminler, Hucurât Sûresi'nin 12. âyetinde "tecessüste bulunmayın" buyrularak menedilmişlerdir.

Bu konuyla ilgili olarak hadîs kitaplarında pek çok hâdise anlatılır. İşte bunlardan bir misâl:

"Adamın biri, Allah Resulü'nün, kapısında bulunan bir delikten, onun bir tarakla saçlarını taradığını gördü. Efendimiz o adamı gördüğünde: "Eğer ben senin beni gözetlediğini bilseydim elimdeki tarağı gözüne sokardım." dedi ve ekledi: "İzin istemenin sebebi göze bir şey ilişmemesi içindir."25

Burada konuyla ilgili istidrâdî bir hususu da belirtmeden geçemeyeceğiz: Aslında dinimiz, tecessüsün önünü çocuklar henüz ergenlik çağına gelmeden almayı hedeflemiştir. Nitekim Nûr Sûresi'nin 58. ve 59. âyetlerinde şöyle buyrulmaktadır: "Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan köle ve hizmetçileriniz ile içinizden henüz bülûğa ermemiş çocuklarınız, odanıza girmek için şu üç vakitte sizden izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vakti istirahat için elbiselerinizi çıkardığınız zaman ve bir de yatsı namazından sonra. İşte bu üç vakit, mahremiyet vakitlerinizdir. Ama bunların dışında izinsiz girmelerinde ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Çünkü sizin birbirinizin yanına girip çıkmanız kaçınılmazdır. İşte Allah size âyetlerini böylece açıklar. Gerçekten Allah, alîm ve hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir). Çocuklarınız büluğa erdiklerinde ise, kendilerinden büyük olanları nasıl izin istiyorlardı ise, odanıza girmek için her vakitte izin istesinler! İşte Allah size âyetlerini böylece açıklar. Çünkü Allah her şeyi bilir, her hükmü yerinde açıklar."

Buna göre çocuklar ailede iken mahremiyet eğitimi alırlarsa, başkalarına karşı daha evleviyetle dikkatli ve duyarlı olacak, başkalarını tecessüs etme gibi olumsuz fiillere girişmeyeceklerdir. Yani aile yuvasında çocuklar istizâna (izin istemeye) alıştırıldıkları zaman izinsiz olarak hiç kimsenin mahremine bakma gibi yanlış davranışlara da girmeyeceklerdir. Dolayısıyla İslâm tecessüsü henüz aile yuvasında çözümleme yoluna gitmiştir, meseleyi temelden halletmiştir. Bazen de istemeden ve irademiz dışında bir mümin kardeşimizi haram işlerken görebiliriz. Bu durumda mümin olarak, iyice tecessüs etmeden, tam teşhis peşine düşmeden, sırtını dönüp "Yüce Rabbim, günahkâr kullarını hidayete erdir, beni de affet." demeli, oradan uzaklaşmalı ve gördüğümüzü de unutmalıyız. Ancak kamunun hukukunu ilgilendiren meseleleri, en yetkili mercie usulünce iletmekte yarar vardır. Bu da bir anlamda müminlerin bir vazifesi olan nehy-i ani'l-münker yani insanları fenalıklardan sakındırma görevidir.

İstisnâi veya haram olmayan bakışlar

Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir erkeğin bir nâmahreme evlenmek niyet ve kasdıyla bakmasının caiz olduğunu ifade buyurmuşlardır ki, Ebû Hüreyre'den (radıyallâhu anh) gelen hadîs şu mealdedir:

"Allah Resulü'nün yanındayken bir adam geldi ve Ensar'dan bir kadınla evlenmek istediğini ona haber verdi. Efendimiz o zâta şöyle dedi: O kadına baktın mı? Sahabi: Hayır, bakmadım dedi. Bunun üzerine Resulü Ekrem Efendimiz: Hemen git ve ona bak. Zîrâ Ensar kadınlarının gözlerinde bir şey (küçüklük)26 olabilmektedir" buyurdu.27

Tirmizi'nin Sünen'inde geçen ve Muğîre b. Şu'be rivayetiyle gelen hadis ise aynı meseleyi farklı şekilde bize sunmaktadır: Muğîre b. Şu'be bir bayanla evlenmek istediğinde Allah Resulü ona dedi ki: "Ona bak. Zîrâ ona bakmış olman aranızdaki sevgi ve muhabbetin devamlılığı adına çok önemlidir."28 Buradaki bakmaktan maksat, kadının dinen bakılması caiz olan yerlerine bakılmasıdır. Yoksa bakılması haram olan uzuvlarına bakmak değildir.

Zaruret hâllerinde bakmalar da istisna tutulmuştur. Doktorun, yanında eşi veya bir mahremi olmak kaydıyla bakması, alışveriş esnasında satıcının parayı alırken veya malı verirken bakması, kadına onun lehinde veya aleyhindeki bir şahitlik çerçevesinde bakılması, mahkemede hâkimin kadınla ilgili bir hüküm verirken bakması, kadınlar için zaruri olan bilgi ve becerilerin öğretim ve eğitiminde kadının yanında mahreminin bulunmaması ve perde arkasından öğretme imkânı olmaması hallerinde bakılması da bu çerçevede zikredilebilir.29 Ancak bu gibi bakmalarda da ihtiyaç sınırını aşmamaya dikkat edilmeli, maksat olan zaruret ölçüsü dışına taşıp da muhatapları rahatsız etmemeye özen gösterilmelidir.

Netice

Bize kendi ruhundan üflediğini beyan eden Rabb'imizin emirlerine ve yasaklarına karşı duyarlı olmak kulluk bilinci taşıyan her mümin için bir vecibedir. Bu cümleden olarak, ruhumuzun dünyaya açılan penceresi hükmünde olan gözlerimizi muharremattan korumak ve ruhlarımıza günah is ve paslarını akıtmasına meydan vermemek gerektir. Hele çağımızda her türlü teknik ve teknolojinin mebzul miktarda olduğunu düşünürsek, yalnız kaldığımız veya darda kalıp yalnızlık hissine kapıldığımız anlarda "Ey Hayy ve Kayyûm Allah'ım! Senin rahmetini diliyor ve dileniyorum. Bütün işlerimi sâlih eyle. Beni bir ân-ı seyyâle veya göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre dahi nefsimle baş başa bırakma."30 duasıyla yakarışa geçmeliyiz.

Herhangi bir iş veya iman hizmetine müteallik bir vazife söz konusu olmadığı sürece günahların kol gezdiği çarşı-pazarlardan uzak kalmak lâzımdır. İllâ dışarı çıkmak gerekiyorsa, çok dikkatli yol almak ve şeytanın oklarına karşı uyanık bulunmak gerekir. Bunu başarabilmek için iki şart vardır; birincisi, çarşı-pazara çıkmadan önce, mânevî bağışıklık sistemimizi güçlendirici bazı şeyler okumak veya dinlemek; ikincisi de, bir yere giderken elden geldiğince yalnız olmamaya çalışmak ve gönül insanı bir-iki arkadaşla beraber bulunmaktır. Bütün çabalara rağmen yine de irademiz haricinde kalb ve ruhumuzu kirleten is-pas olabilir. Bu türlü durumlarda ise, ilk fırsatta namaz, sadaka, oruç ve dua gibi ibadetlerle gayr-i iradî gelip ruhumuza bulaşan günahlara keffâret aramak gerekir.31

*Gaziantep Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesi.

merdal@yeniumit.com.tr


Dipnotlar

1 İbn Manzur, Lisanu'l-arab, N-Z-R mad.; Er-Râzî, Muhtâru's-sıhâh, N-Z-R mad.

2 Bediüzzaman, Sözler, Şahdamar yay., s.49.

3 İsra, 32

4 Nesefî, Medârik, 2/ 411.

5 Nesefî, 2/ 411.

6 Elmalı'lı, 5/ 3502

7 Bediüzzaman, Lemalar, s. 169-170.

8 Bediüzzaman, Lem'alar, Şahdamar yay.,2..Lem'a, s. 9.

9 Abdurrezzak, el-Musannef, III/362.

10 Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, Şahdamar yay., s.105.

11 Buhari, Sahîh, 19/ 238.

12 Abdürrezzak, el-Musannef, 5/ 80.

13 İbn Ebî Âsım, el-Âhâd ve'l- mes'anî, 1/ 378.

14 Buhari, Sahih, 19/ 262.

15 İbn Hacer, Fethul'-bâri, 17/ 469.

16 Müslim, Sahîh, 2/ 237.

17 Hâkim, el-Müstedrek, I-IV, Beyrut, 1990, IV/349.

18 İbn Kesîr, Tefsir, I-VIII, Kahraman neşr., İstanbul, 1992, VI/45.

19 Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/304.

20 Gülen, M.Fethullah, Ölümsüzlük İksiri, İstanbul, 2009, s.103-104.

21 Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu'l- İslâmi ve Edilletüh, Dımaşk, 1989, III/560 vd.

22 Zuhaylî, III/562.

23 Zuhayli, III/561.

24 Zuhaylî, III/564.

25 Müslim, Sahih, XI/111.

26 Tahavi, Şerhu Meâni'l- Âsâr, I-IV, Beyrut, 1399, III/14.

27 Müslim, Sahîh, VII/ 250.

28 Tirmizî, Sünen, IV/264.

29 Zuhaylî, III/564.

30 Bezzâr, Müsned, II/282.

31 Gülen, Ölümsüzlük İksiri, s.128.

No comments:

Post a Comment